17 Ocak 2008 Perşembe

Ghassan Kanafani










"Yandaki odadan annene 'Anne, ben Filistinli miyim?' diye sorarken duydum seni. Annen ‘evet’ dediğinde ev derin bir sessizliğe gömüldü. Sanki başlarımızın üzerinde sallanan bir şey, büyük bir gürültüyle aramıza düşmüştü ve ardından da bu büyük ölüm sessizliği kaplamıştı her yeri. Daha sonra ağladığını duydum. Yerimden kımıldayamadım. Benim farkındalığımdan ve senin yan odadan gelen hıçkırıklarından daha güçlü bir şey vardı sanki. Senin göğsünü yaran kutsal bir neşter vardı sanki ve bağrına sana ait olan yüreği yerleştiriyordu… Diğer odada ne olduğunu görmek için bile hareket edemedim. Biliyordum, oysa, uzak bir anavatan burada yeniden doğuyordu; tepeler, zeytin ağaçları, ölüler, bayraklar bir çocuğun etinde ve teninde ve kanında kendilerine yol açıyorlar ve bir diğer çocukta daha doğuyorlardı… İnsanın yavaş yavaş büyüdüğüne mi inanırsın? Hayır, aslında o aniden doğar ve büyür- tek bir an, tek bir sözcük onun yüreğini yeni bir kalıba sokar. Tek bir sahne onu çocukluktan kendi yolculuğunun sarp yollarına bırakıverir.”

bu satırlar bir sanatçı, bir yazar, bir militan, bir FHKC önderi olan ghassan kanafani'ye ait.
aşağıda FHKC'nin sanal sitesinden alıntılanmış Ghassan Kanafani ile ilgili yazıya yer verdim.
Ghassan Kanafani yoldaş, 1936 yılında Akka’da doğdu ve ailesi 1948 yılında siyonist terörle Filistin’den sürüldü. Sürgünün ardından Kanafani ailesi Şam’a yerleşti. Okulu bitirdikten sonra Kanafani önce Şam’da, ardından Kuveyt’te öğretmen ve bir gazeteci olarak çalıştı. Daha sonra FHKC’nin haftalık gazetesi El-Hedef’i çıkarmaya başlamadan önce Beyrut’a geçti. FHKC sözcüsü ve Politbüro üyesi olan Kanafani Yoldaş aynı zamanda Filistin sanatına derin katkıları hiçbir zaman yok sayılamayacak büyük bir romancı ve sanatçıydı.
Kanafani, Milli Arap Hareketi’nin aktif bir üyesi FHKC’nin kurucularındandı. Yoldaşı George Habaş ile birlikte Filistinlilerin karşı karşıya oldukları sorunların tüm Arap dünyasında meydana gelecek toplumsal bir devrim olmadan çözülemeyeceğine inanarak Marksist oldu.
Kanafani, Temmuz 1972’de siyonist ajanların arabasına koyduğu bombanın patlaması sonucunda şehit düştü. Kız kardeşi o günü şöyle anlatıyordu:
"Cumartesi sabahı, 8 Temmuz 72 Cumartesi sabahı saat 10.30’da Lamees (Kanafani’nin yeğni) ve amcası birlikte Beyrut’a gidiyorlardı. Onlar evden çıktıktan birkaç dakika sonra tüm binayı sarsan korkunç bir patlama duyduk. Korkuya kapıldık, ama Lamees’i hiç düşünmüyorduk, Ghassan’a bir şey olmasından korkuyorduk. Lamees’in onunla birlikte çıktığını unutmuştuk bile. Koşarak dışarı çıktık, Ghassan’ arıyorduk her yerde. Hiçbirimiz Lamees’e seslenmiyorduk. Lamees henüz onyedi yaşında bir çocuktu. Her şeyiyle hayat doluydu. Ghassan’ın bu yolu seçen ve ne olursa olsun o yolda yürüyecek biri olduğunu biliyorduk. Daha bir gün önce Lamees, amcasına devrimci eylemlerini azaltmasını ve hikaye yazmaya yoğunlaşmasını önermişti. Lamees, 'Hikayelerin çok güzel' dediğinde, Ghassan onu 'Hikaye yazmaya geri dönmek mi? İyi yazıyorum, çünkü ilkesel olarak bir davaya bağlıyım. İlkelerimi bıraktığım gün, hikayelerim de bomboş kalakalacaktır. İlkelerimi ve davamı bırakacak olursam sen kendin bana hiç saygı göstermezsin emin ol' diye yanıtlamıştı. Ghassan, kızımı, yeğnini sonunda mücadelenin ve ilkelerin savunusunun her şeyi güzelleştiren temel şey olduğu konusunda ikna etmişti.”





Ghassan Kanafani’nin eşinin yayınladığı anılarında şu satırlara rastlıyoruz:
"Onun yazmaya ve çalışmaya yönelik tutkusu Filistin-Arap mücadelesine ilişkindi… O, direniş hareketinin ulusalcı bir Filistin kurtuluş hareketi olmaktan çıkarak, Filistin’in temel bir parçası olduğu pan-Arap sosyalist bir hareket olması için mücadele eden biriydi. O, her zaman Filistin sorununun Arap dünyasının toplumsal ve politik durumundan bağımsız biçimde çözülemeyeceğini her zaman söylerdi.”
Bu yaklaşım, Kanafani’nin kendi öz-deneyimden ortaya çıkmıştı. On iki yaşında mülteci olarak yaşadığı travma, çeşitli Arap ülkelerinde resmi hiçbir statüye sahip olmadan yaşanan yıllar. Halkı dağıtılmış, pek çoğu mülteci kamplarında yaşamak zorunda kalmış, en kötü koşullarda çalışmak ve yaşamak zorunda bırakılmıştı. Onların tek umudu gelecek ve çocuklardı. Kanafani’nin kendisi de oğluna yazdıklarında, Filistinli olmanın ne demek olduğunu anlatacaktı:
"Yandaki odadan annene 'Anne, ben Filistinli miyim?' diye sorarken duydum seni. Annen ‘evet’ dediğinde ev derin bir sessizliğe gömüldü. Sanki başlarımızın üzerinde sallanan bir şey, büyük bir gürültüyle aramıza düşmüştü ve ardından da bu büyük ölüm sessizliği kaplamıştı her yeri. Daha sonra ağladığını duydum. Yerimden kımıldayamadım. Benim farkındalığımdan ve senin yan odadan gelen hıçkırıklarından daha güçlü bir şey vardı sanki. Senin göğsünü yaran kutsal bir neşter vardı sanki ve bağrına sana ait olan yüreği yerleştiriyordu… Diğer odada ne olduğunu görmek için bile hareket edemedim. Biliyordum, oysa, uzak bir anavatan burada yeniden doğuyordu; tepeler, zeytin ağaçları, ölüler, bayraklar bir çocuğun etinde ve teninde ve kanında kendilerine yol açıyorlar ve bir diğer çocukta daha doğuyorlardı… İnsanın yavaş yavaş büyüdüğüne mi inanırsın? Hayır, aslında o aniden doğar ve büyür- tek bir an, tek bir sözcük onun yüreğini yeni bir kalıba sokar. Tek bir sahne onu çocukluktan kendi yolculuğunun sarp yollarına bırakıverir.”
"Merhum ancak hala aramızda yaşayan yoldaşımıza; yaşamda iki yol olduğunu biliyordun ve yaşam da senin yalnızca birini seçeceğini biliyordu. Teslimiyetin yolunu biliyordun, ama onu reddettin. Direnişin yolunu biliyordun ve orada yürüdün. Sen seçtiğin yolda yürüdün. Ve yoldaşların da seninle yürüyor.”
Yoldaş Kanafani’nin tüm şüphelerin ötesinde halkının acılarını ve yoksunluklarını gösterme, tasvir edebilme yeteneği ve aynı zamanda ideolojik ve politik bir çizgiyi halkçı bir edebiyata dönüştürebilme gücü Siyonist varlık için büyük bir tehditti elbette.
Aşağıdaki alıntılar çalışma arkadaşı, Filistinli yazar S. Marwan’ın 22 Temmuz 1972’de El-Hedef’te Kanafani’yi anmak üzere yayınlanan bir makalesinden yapılmıştır.
Dünya ezilenlerinin mücadelesi
"Emperyalizm tüm dünyanın üzerine bedenini sermiştir. Kafası Güney Asya’dadır, kalbi Ortadoğu’dadır, ana arterleri Afrika ve Latin Amerika’dadır. Ona nerede bir darbe indirirseniz, ona nerede bir zarar verirseniz, dünya devrimine katkıda bulunmuş olursunuz.”
Emperyalizm medya tarafından tekrar edilip duran bir mit ya da tek bir sözcük değildir. Emperyalizm, insan gerçekliğini etkilemeyen hareketsiz bir resim değildir. Kanafani’nin tasavvurunda, emperyalizm sömürgeleştiren, büyüyen, batılı tekellerle dünyaya yayılan hareketli bir vücut, bir ahtapottur.
Emperyalizm dünyanın ezilen kitlelerine ve özellikle geri bırakılmış ülkelerin ezilen halklarına saldırganlığın pek çok biçimi ile hükmetmeye çalışmaktadır.
El-Hedef’te yükseltilen “Tüm gerçekler kitlelerin olmalı” sloganına dayanarak Ghassan Kanafani tüm entelektüel birikimini kitlelerin ve onların sınıfsal çıkarlarının hizmetine sundu. Kanafani bunu şöyle açıklıyordu: “Arap kitlelerinin arasında yaygınlaşmakta olan değişim için istek somut bir ideolojik ve politik netliğe kavuşturulmalı. Bu nedenle, El-Hedef kendini devrimci alternatifin hizmetine adamaktadır, ezilen sınıfların ve devrimin hedeflerinin aynılığını göstermeye adamaktadır. El-Hedef ulusal kurtuluş mücadelesini zafere ulaştırmaya çalışan silahlı-politik-ideolojik tüm eylem biçimlerinin bir destekçisi olarak tanımlamaktadır.”
Kanafani’nin entelektüel ve sanatsal çalışmalarının temelinde emekçi kitlelerin çıkarların savunmak ve korumak vardı. Yalnızca Filistinli emekçilerin değil aynı zamanda tüm Arap emekçilerinin ve tüm dünyanın ezilenlerinin çıkarlarını savunmak. Tüm çalışmalarının temelinde duran bu bakış açısı nedeniyle Kanafani bir Marksist olarak silahlı mücadeleyi ezilenlerin savunusunda en önemli yol olarak görüyordu.
Ezilenlerin bir parçası olarak, kapitalistlerin onu yolundan döndürmeye yönelik tüm ayartma çabalarına karşın yoksulluğun ve ezilmişliği halkı ile birlikte yaşadı. O, günler ve geceler boyunca çalışarak insan yaşamının niteliğini yükseltmeye, tarihin çarkını tersine çevirmeye çalışan alçakgönüllü bir devrimciydi.
Bir grup öğrenciye kendini anlatırken Kanafani; “Eğitimin amacı tarihin yürüyüşünü düzeltmektir. Bu nedenle tarih okumaya ihtiyacımız var, devrimci zor yolu ile kendi kurtuluşlarını sağladıktan sonra, onları tutsak eden çelişkileri çözdükten sonra ezilenlerin hakim olacağı yeni bir tarihsel çağı inşa edebilmek için tarihin diyalektik adımlarını çözümlemeye ihtiyacımız var” demekteydi.
Ghassan Kanafani tarihsel materyalizme hakim olmakla kalmadı onu tüm çalışmalarına birebir uyguladı. Neye inandığı ve neyi yaşadığı yazdıkları ve söylediklerinde çok net biçimde görülebilir. Temel çelişki; emperyalizm ile olan çelişkidir. Siyonizm ve ırkçılık ile olan çelişkidir. Bu uluslararası bir çelişkidir ve tek çözüm silahlı ve birleşik bir mücadeledir. Tanıdığı, bildiği, konuştuğu, hitap ettiği herkeste enternasyonalizm ruhunu yaratmaya çalıştı Kanafani.
Bu inanç devrimci mücadelenin emperyalizme karşı kitleleri örgütlemek için başlattığı uzun soluklu mücadelesinde kurtuluşa giderken davayı engelleyecek tüm burjuva yaklaşımları, bölücü tartışmaları ve tüm uzlaşmaları reddetmesini sağladı. Şehit Patrick Arguello hakkında bir yorumunda, “Patrick Arguello, haklı bir davanın ve bu davayı kazanmak için yürütülen haklı mücadelenin sembolü idi, sınırsız bir mücadelenin sembolüydü. O, ezilen kitleler için, sömürülenler için, onun cenazesine katılmak için Lübnan’ın tüm parçalarından gelenler için bir semboldü” diyordu.
Devrimci güçlere karşı harekete geçen emperyalist gerici saldırılara dair bir tartışmada Kanafani, “Emperyalist saldırının sonuçları ezilen kitleleri alaşağı etmeye yöneliktir ve onların harekete geçmesini ve kavgaya katılmasını engellemek hedefini taşımaktadır” belirlemesini yapıyordu.
Bu duruş, Arap rejimlerinin mevcut politik tutumlarına ve emperyalizmin baskısı altında geri bırakılmış tüm ülkelerin rejimlerinin analizi üzerinden yükselen bir duruştu.
Uluslararası devrim bağlamında Kanafani şunları kaydediyordu:
“Vietnamlı devrimciler emperyalizme karşı on yıllardır savaşıyorlar. Onların devrimleri başka bir aşamaya geçecek; öncelikle devrimleri sürekli olduğu için ikinci olarak ise enternasyonalist oldukları için…”
“Filistin sorunu yalnızca Filistinlilerin sorunu değildir, Filistin sorunu ezilen ve sömürülen kitlelerin sorunu olarak nerede yaşıyor olursa olsun her devrimcinin sorunudur.”
Ghassan Kanafani için proletaryanın emperyalizme karşı enternasyonal mücadelesi temel konu olduğu için, onun batılı medyada da ses getiren net ve mantıklı makaleleri, ona düzenlenen suikastin temel nedeni idi. Emperyalistler ve onun yandaşları uyarılarına ve tehditlerine kulak asmadan ezilenleri savunmaya devam eden bir kalemi susturmanın yolunun onu katletmekten geçeceğini düşünüyordu. Ghassan Kanafani, Filistin ve Arap sorununu dünyanın tüm ezilen ve sömürülen kitlelerinin sorunu haline getirmeye başardı.
Ghassan'ın mücadelesine bağlılığı direnen ve mücadele eden kitleler için bir anıt gibi duruyor. Tam olarak da onun El-Hedef çalışanları ile gerçekleştirdiği bir toplantıda söylediği gibi: "Bu dünya üzerinde tek bir şey dışında her şey çalınabilir, yağmalanabilir; çalınamayacak ve yağmalanamayacak tek şey bir insanın bir davaya ya da bir inanca bağlılığından doğan aşktır.”





Hiç yorum yok: