26 Mayıs 2008 Pazartesi

DUVARLARI YIKMAK: BANKSY ve GERİLLA SANAT


ingiltere'de banksy diye bir adam alıyor eline
fırçayı, kalıbı, boyayı, spreyi; başlıyor londra sokaklarına anti faşist, anti
kapitalist söylemler içeren resimler yapmaya. hedefinde kimi zaman kraliçe
oluyor, kimi zaman ingiltere polis teşkilatı. bazen büyük ulus-ötesi şirketlere
sayıp sövüyor, bazen 'elit' sanat çevrelerine.


daha sonra londra’dan
yavaş yavaş tüm avrupa sokaklarına açılıyor. yetmiyor abd'de alıyor soluğu.
kesmiyor, filistin’deki israil ‘güvenlik duvarı’na kazıyor özgürlük düşlerini..
gerekçesi basit; hiçbir sansüre, otoriteye bağlı kalmadan kitlelere direkt
olarak kitlelerin evinden yani sokaktan ulaşmak. ve yaptığı işe diyor ki;
gerilla sanat !

onbinlerce yıl önce mağara duvarlarına yapılan örnekleri saymazsak, 1960ların sonlarından itibaren avrupa ve amerikada devrimci/muhalif gençlerin kendilerini ifade yöntemi olarak doğmuş ve semirmiş olan duvar resminin, bildik adıyla "grafitti"nin günümüzdeki en büyük temsilcilerinden birisi banksy. yaptığı iş genelde "grafitti" olarak bilinse de, banksy'nin tekniğinin esas adı "stencil". türkçe'den devam edelim, "şablon" diyelim. sprey boyayla, elle serbest stil çalışmak yerine, kartondan yapılmış kalıplar kullanılarak icra edilmesi grafittiyle stencil arasındaki temel farkı yaratıyor. birebir boyutlardaki büyük işleri daha çok yüksek kontraslı ve tek tonlu (siyah) oluyor. bir'den fazla kalıp kullandığı çalışmalarında ton çeşitliliği ve renk faktörü de göze çarpıyor yer yer.

işlerini duvarlara nakşederken kullandığı yöntemlerle de "gerilla" tanımını sonuna kadar hakediyor banksy. kimseden izin almadan geceleri gizlice çalışması, takma sakal-bıyık, şapka, maske, pardesü gibi aksesuarlarla güvenlik kameralarından korunması, yaptığı işin yasalara göre illegal alanda tanımlanmasıyla estetikle aktivizmin tam kesiştiği noktada duruyor. yalnız sokak duvarlarıyla haşır neşir değil, sanat müzeleri ve galeriler de hedef alanında oluyor çoğu zaman. geçtiğimiz yıllarda metropolitan museum of art, brooklyn museum of art ve museum of natural history gibi güvenlik önlemleri üst düzeyde olan müzelere gizlice girerek, kimseye çaktırmadan 'sanat sevicileri'yle dalga geçen ve savaş karşıtı mesajlar veren çalışmalarını asması ve bunu kamerayla saniye saniye kaydedip internette yayınlamasındaki yaratıcılık bir kenara; kimseye yakalanmadan elini kolunu sallayarak çıkıp gidebilmesi ayrı bir beceri. şehrin herhangi bir yerine dikip gittiği heykellerle, düzenleyip bıraktığı mini enstelasyonlarla resim/grafik dışında plastik sanatın diğer alanlarını da sokakta var ediyor.

ünü dünya çapında yayılmaya başlamış olmasına rağmen banksy hakkında çok şey bilinmiyor. büyük hangarlarda düzenlediği korsan sergilerine eserlerini kargoyla gönderiyor. adının robert banks olduğuna dair bir takım söylentiler olsa da kimliği halen açığa çıkmış değil.
eserleri, içlerinde angelina jolie, christina aguilera gibi ünlülerin de bulunduğu varlıklı kimseler tarafından yüksek fiyatlara alıcı bulmasına, nike'ın astronomik reklam kampanyası tekliflerine rağmen, paraya tamah edip kendini deşifre edecek gibi görünmüyor banksy.


alışılmışın çok dışında olan bu modern zaman dervişinin, kendisine hiçbir maddi getirisi olmayan, dahası başını büyük belalara sokabilecek işlere neden giriştiğini anlamak için alim olmaya gerek yok. biraz empati kurmak ve kapitalizmin kitlelere ulaşmasını pek arzulamadığı sanatçılara vurduğu görünmez zincirleri aglıyabilmek yeterli.
serbest piyasa ekonomisinin tekelleşme politikası sanat, basın-yayın alanında da herkesin ümüğüne yapışmış durumdayken banksy'nin sokakları sergi salonu edinmesi oldukça anlaşılır aslında. kar duyarlılığı, patron handikapı, editör çobanlığı, küratör makası, reklam hizmeti, pazar koşulları gibi kulak tırmalayan ve mide bulandıran onlarca piyasa olgusundan uzakta, tepeden tırnağa kendi insiyatifinin ürünü olan çalışmalarla derdini anlatmak isteyenlerin adresidir sokak. çünkü sokak dolaysızlıktır. sistemin, kendisiyle kitlelerle arasına ördüğü duvarların yanından dolaşma derdinde olan sanatçıların mekanıdır. plak firmalarına teslim olmayan sokak müzisyenlerinin (siyabend'e selam olsun!), dağıtım firmalarının pençesine düşmeyi reddeden fanzincilerin ve banksy gibi, sabun köpüğü 'sanat sevicileri'nin denetimindeki lüks galerileri önemsemeyen, derdi dert anlatmak olanların yeridir. 'imajmeykır'ları, prodüktörleri, her yerinden birer ısırık alıp seni sen olmaktan çıkaranları elinin tersiyle iter, gitarını alır sokakta çalmaya başlarsın; bu kadar 'direkt'tir sokak. dağıtım tekellerinin komisyon yüzdeleriyle, talim terbiyeyle yüz göz olmaz, basarsın fotokopiyle fanzinini, satarsın sokakta bağıra çağıra; bu kadar harbidir sokak. sergi açacak sahne adına, özgeçmişe ve galeriye muhtaç değilsin, alırsın eline boyanı şablonunu, çıkarsın gece sokağa, şehrin dilediğin yeri senin sergi salonun olur; bu kadar özgürdür sokak.

kapitalizm hollywood'la, televole'yle, hürriyet'le yarattığı ambalaj vitrinin dışına taşma gayesinde olan sanatçıları izole etmeyi, kendi devamlılığının temel koşullarından birisi olarak görür. yayınevleriyle, televizyon kanallarıyla, gazete, dergi ve en nihayetinde eleştri gurmeleriyle tüm kitle iletişim araçları ve sanatçıyla kitle arasındaki damarlar onun himayesindedir. mahkeme yasaklarıyla sansür koyup, demokratlığına ve özgürlükçülüğüne de bok sürdürmeyecek kadar akıllıdır artık. hakimleri ve savcıları "zararlı neşriyat" damgası basmak zorunda değildir çünkü küratörler resimlerde sanatsal yeterlilik görmüyorlardır, dağıtım tekelleri dergide kar olasılığı görmüyordur, prodüktörler müziğinde 'star ışığı' görmüyordur, yayınevleri kitabında edebi derinlik bulamamışlardır. şirin sansür çalışır, herşey yerli yerinde, demokrasi ve özgürlük de el üstündedir.
özgürlük anlayışını küvete sığdırabilecek olanlar bu istikamette yürümeye devam edebilirler elbet, banksy ise bizleri sokağa çağırıyor. ve iran'dan şili'ye, türkiye'den abd'ye duvarlarda yankılanıyor resimleri.

yazı: özgür yıldız

Hiç yorum yok: