herşey ono'nun "oğlum yeni bir yer açılmış, efes şişe 2,5 yetele" demesiyle başladı. "nerde la nerde" sorumu takiben, semtin arka sokaklarından birinde, duvarlarında kazım koyuncu posterleri olan mekanda aldık soluğu. ilk kadeh kazım'ın şerefineydi, d
iğerlerini hatırlamıyorum..."yok efendim şu kadar içtik, vay efendim bu kadar içerim dokunmaz" geyiklerini sevmediğimden (ve rakamı da hatırlamadığımdan) kaç tane içtiğimizi söyleyemeyeceğim ama, öğlen 2'de oturduğumuz mekandan gece 2'de çıktığımızı ve birbirimize dayanarak yürüdüğümüzü söylersem size biraz fikir vermiş olurum sanırım...eve geldik. sızma arifesindeyken, nereden geçtiyse elime sprey boya geçti ve kendi şerefime bir orak çekiç, ono'nun şerefine de bir çember-A çakıverdim duvara.deli gönül coştu bir kere; şu sıralar okumakta olduğum steinbeck üçlemesinin (yukarı mahalle-sardalye sokağı- tatlı perşembe) yukarı mahallesinden çok sevdiğim iki karakterin isimlerini de
yazıverdim. e deli gönül dedik, sonoyla kendimi danny ve pilon'a benzetiyordum, bir de bizim isimleri çaktım. kesmedi bir de karikatür çizdim.ama deli gönülün durmaya niyeti yoktu, evden çıktım ve apartmanın içini tamamen boyadım baştan sona...ono da çizim kabiliyeti(?)ni göstermeye karar verdi ve bana katıldı...*dünya kadar biranın üstüne bir de boya kokusu çökünce kenarda köşede sızıp kalmışız.ertesi gün öğlen uyandığımızda yine aynı mekana gittik, birer bira söyledik ve ilk kadehleri steinbeck'in, pilon'un ve danny'nin şerefine içtik...

***

bir insan bu kadar mı kabiliyetsiz olur arkadaş. şuna bak...ertesi gün "bu ne olum" dediğimde, "bilader kafam güzeldi" diyor. ayıkken da vinci'dir yoksa!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder